Politik sinemanın günümüzde yaşayan en büyük temsilcisinin belkide başyapıtıdır. 1970’lerin sol siyasetinde, en önemli konulardan biri Latin Amerika’daki sol hareketler ve onun karşısında ABD eliyle ülkeleri kana boğan Diktatörler arasındaki mücadeledir. Bu mücedalenin temel eksenlerinden biri hiç kuşkusuz Şili’dir. Şili’de olanlar Allende’nin öldürülmesi, sayısı milyonlara varan insanların işkenceden geçirilmesi. Binlerce faili meçhul cinayet, İzleri hala daha bulunamayan kayıplar, ülkelerinden ayrı kalmak zorunda olan siyasi sürgünler. Evet demokrasi adına ABD’nin yoğun desteği altında General Pinochet’nin yaptıları bunlar.(Bizim ülkemizde yaşananlarla ne kadar benzer değil mi?) Bu süreçte orda gazatecilik yapan bir adamın şahit olduğu vahşet ve başından geçenleri kaleme alması aslında bu filmin başlangıcı oluyor. Bu kitap üzerinden uyarlanan film aynı zaman da Costa Gavras gibi politik tutumu kesin olan bir yönetmenin, faşizme, onun yarattığı insanlık dışı duruma tepkisini de yansıtıyor. Charles’den haber alamayan karısı ve babasının Şili’ye gelmesi ve Charles’yi araştırması ile film başlar. Charles’nin politik bir olaydan kaybolması ve kayboluşunu araştırlarken tam da bu darbenin ve yaşanan tüm olayların kendi hükümetlerinin de rolü olduğunu rmeleriyle beraber, film bir kayboluş öyküsünü anlatmaktan öte onun politik yönlerini ve darbenin iç işleyişini anlatması bakımından enteresandır. Bir başka husus da Ed Horman (Charles’nin babası) milliyetçi – muhafazakar tutumunu tanımlarken, yaşanan vahşete tanıklık etmesi, onun beraberinde oğlunun kayboluşundaki gizemin yavaş yavaş aydınlanması ile birlikte, Ed’nin Amerikalı olmanın – ona sunulan ve öğretilenin dışında – ne demek olduğunu rmesi ile birlikte ruhsal olarak çöküşünü rmemizde bir başka önemli husus. Burada Jack Lemmon’a bir parantez açmamız gerekli. Lemmon’un klasik Amerikan ikonu olarak bilen biz izleyiciler için performansı z kamaştırıcı. Performansının bu kadar etkileyici olmasının temel faktörü, gerçeğin gerçek dışı biri tarafından zler önüne serilmesidir. Gavras sinemasal üslup olarak, daima sosyalist gerçekçi bir tavrı benimsemiş olmasından kaynaklı, her filminde taraf olma, karşı durma ve eleştirme simasının temel eksenini oluşturuyor. Missing’de, onun Z (Ölümsüz) filmi ile birlikte askeri darbe ve darbenin siyasi yönlerini insan hikayeleri etrafında birleştirmesi, Gavrasın ustalığına her zaman hayran kalmamızı sağlıyor. Günümüzde sinemanın pasifist, politakaya bulaşmama gibi hastalıklı bir ruh halindeyken Costa Gavras sineması daha önemli kılıyor. Çünkü sinema değiştirici bir güçtür ve o gücü insanlık için egemenlere, zorbalara ve baskıcı beyinlere karşı kullanmak gerekli olduğu kanısındayım. paralax - TA Sinefil Grubu
7.8
1970-01-01 01:00:01 MrBoto
Yorum Yapın / Bilgi Verin
×

× Şikayet Konusu:


×
Yorum


alıcı:konu: mesaj:
Tek Tuşla Bağlan...×