Hayatımıza pek çok insan girer ve çıkar. Bunların arasında öyleleri vardır ki geldiği an zamanı yavaşlatır, bütün koşturmacamızı siler, döner ve ona kilitleniriz. Merak uyandırır, her şeyini bilmek isteriz. Sonra ilgimiz duygulara dönüşür. Yaşadığımız her dakikaya o duygular karışır. Zamanımızın da içine sızar ve suya atılan taşın halkaları gibi içimizde büyümeye başlar. O kadar büyür ki başka kimseye, hiçbir şeye yer kalmaz. Araya girenlereyse tepkimiz sert olur, isterse en yakınımız olsun. Onun ilgisini kimseyle paylaşamayız. Konuştuğu her kelimeyi on katıyla bedenimizde hissederiz. Yaşattıkları bizi delirtmesin diye ya daha çok içeriz sigarayı ya da tırnaklarımızı yeriz. Sevmenin de ötesinde bir tutkuyla bağlanırız ona. Öyle bir dans eder ki önümüzde, “o ne danstır öyle”, darmadağın oluruz. Öpüşmek, sevişmek de değildir derdimiz. Çünkü o hayatımızda çok daha büyük bir boşluğu doldurur: Duygusal boşluğu. Ancak ona yüklediğimiz anlam o kadar yoğundur ki bunu kaldıramaz ve her şey tepetaklak olur. Zaten o hiçbir zaman “öyle” demek istememiştir. Çünkü hiçbir zaman “öyle” bir insan olmamıştır. Ve asla “yalnızca bizi” sevmemiştir. Hazmetmemizin güç olduğu zamanları atlattıktan sonra “şimdi ne olacak?” diye beklerken acaba daha mı dikkatliyizdir yoksa yeni hatalara kendimizi hazırlar mıyız sanki her şey hayalden ibaretmişçesine? Bir z kırpmaya bakar cevabı.
7.1
1970-01-01 01:00:01 MrBoto
Yorum Yapın / Bilgi Verin
×

× Şikayet Konusu:


×
Yorum


alıcı:konu: mesaj:
Tek Tuşla Bağlan...×