The Night of the Hunter (Caniler Avcısı, 1955) gibi Şeytanın Gücü de Amerikan sinema tarihinde eşi benzeri olmayan bir vaka. Filmin yönetmeni Abraham Polonsky, çok sonralı iki film daha çekti ve başka filmlerin de senaryosunu yazdı; ama McCarthy döneminde kara listeye alınıp sektörden dışlanmadan önce, gelecek vaat eden dehasını her yönüyle sergilediği tek film bu. Şeytanın Gücü, çağdaş kent yaşamında ayakta kalma becerisi gerektiren, çetin ceviz adamların cirit attığı polisiye filmleriyle tanınan bir yıldız oyuncunun (John Garfield) varlığına rağmen, kara film türü içine tam olarak oturmaz. Her şeyden önce bu, “uyaksız şiir” tadındaki bir dış sesle ve 1940’ların sinemasındaki en şaşırtıcı ve radikal yenilikler arasında sayılan ve Malick’in Badlands’ini (Kanlı Toprak, 1973) daha o zamandan müjdeleyen son derece stilize, kendine has bir müziği olan, diyaloglarla desteklenen şiirsel bir film. Ayrıca, kardeşler arasındaki, kutsal kitaplarda anlatılana benzer türden bir hıyanet üzerinden dramatize edilen bir ahlak dışılık, günahkârlık ve kefaret öyküsü. Polonsky, hikâyenin kaçınılmaz kasvetinin (merdivenlerden çöplerin arasındaki cesedin yanına doğru iniş sahnesi son derece ürpertici), Garfield ve Beatrice Pearson arasındaki dokunaklı ve hayli çağdaş aşk öyküsünü kırıyor. Film, en ufak ayrıntıya varana kadar şiirsel amacına uygun olarak stilize edilmiş: Ses, rüntü ve oyunculuk özgür bırakılmış ve bunların üçünün, sarhoş edici bir çokseslilik içerisinde birbirlerini etkilemesi sağlanmış.
7.4
1970-01-01 01:00:01 MrBoto
Yorum Yapın / Bilgi Verin
×

× Şikayet Konusu:


×
Yorum


alıcı:konu: mesaj:
Tek Tuşla Bağlan...×