Bir İdam Mahkumu Kaçtı, sinemada minimalizmin tadına varmak isteyenler için en iyi başlangıç noktası. Filmin büyük bölümü, Fontaine'i (François Leterrier) hücresinde yalnız başına, kendisi gibi tutsak olanlarla iletişim kurarken ve özgürlüğüne doğru adım adım ilerlerken gösterir. Tüm Bresson filmleri gibi bu film de, Bresson'un uzun çalışmalardan sonra geliştirdiği, "sinematograf" üzerine kuramlarını ortaya koyar: Dramatiklikten tamamen uzak bir oyunculuk sergileyen amatör oyuncular; görüntü dışı seslere ve onların aktardığı bilgiye olağanüstü bir vurgu; son ve görkemli ana kadar müziğin kullanılmaması. Fransız sinemasının diğer muhteşem hapishane filmleri olan Jaques Becker'in Le trou (Delik, 1960) ve Jean Genet'nin Un chant d'amour (Aşk Şarkısı, 1950) filmleri gibi, Bir İdam Mahkumu Kaçtı da insan ruhunun çektiği acıların ve kurtuluşa yönelten dürtülerin olağanüstü güçlü bir alegorisini sunar. Aynı zamanda, Hitchcock'un en iyi işleriyle boy ölçüşebilecek, diken üzerinde tutan, seyreltilmiş, kuşkulu bir gerilim biçimi elde eder. Bir İdam Mahkumu Kaçtı, uzun yıllar boyunca varoluşsal ve tinsel boyutlarından ötürü takdir topladı; yakın zamanlardaysa, Bresson'un Fransız Direniş Hareketi'ndeki deneyiminin bir yansıması olarak filmin politik boyutları ön plana çıkarıldı ve işlediği "boyun eğdirilerek özgürlüklerin sınırlanması" ve "acı çeken ruhlar" temalarıyla, Bresson'un meslek yaşamına, toplumsal temelli bir önem atfedildi zeynep1972 -
8.1
1970-01-01 01:00:01 MrBoto
Yorum Yapın / Bilgi Verin
×

× Şikayet Konusu:


×
Yorum


alıcı:konu: mesaj:
Tek Tuşla Bağlan...×