Adı çok az duyulmuş usta yönetmen Jacques Becker’in son filmi Le Trou (Delik), José Giovanni’nin 1947 yılında hapishaneden kaçış denemesinin gerçek öyküsünü anlattığı romanından uyarlanmıştır. Becker, senaryoyu Giovanni’yle beraber yazmış ve amatör oyuncularla çalışmıştır. Bu oyunculardan biri olan Jean Kreaudy’nin gerçek hayattaki kaderi senaryodakine benzer. Becker’in amatör oyuncularla çalışma seçimi, filmdeki mutlak gerçekçi hissi sağlamlaştıran önemli öğelerden biridir. Filmi izleme deneyimimizin can alıcı noktalarından biri de, Becker’in film süresini kontrol etme biçimidir. Beş hapishane arkadaşının hücrelerindeki yer döşemelerini parçaladıkları, yaklaşık dört dakika süren ve kesme kullanılmadan çekilmiş sahne, bize izlediğimiz insanların, döşemenin üzerinde rdüğümüz izleri gerçekten üretecek kadar güç sarf ettiklerini hissettirir. Becker, kahramanların toplu dirençlerini paylaşmamızı sağlar ve bizi onların ortak mücadelesine daha güçlü bir şekilde katar. Başka bir hücreden getirilen ve hapishaneden kaçmak isteyen bir grubun arasına düşen Gaspard (Mark Michel) isimli mahkûmun bakış açısını (zorlukla ve eksik de olsa) paylaşmamız, hikâyeye katılmamızı sağlayan bir diğer etken. Gaspard’ın gelişi diğerlerini planlarından vazgeçmek ya da ona güvenmek arasında bir seçim yapmaya zorlar, ikinci yolu seçseler de Gaspard hiçbir zaman gruba tam olarak giremez: gruptan sadece eğitim seviyesi ve davranışlarıyla değil, filmde yalnızca onun durumunu izliyor oluşumuzla da dışlanmıştır. Gaspard’ın varlığının yarattığı gerilim, filmin temel psikolojik temasını oluşturur. Aynı zamanda şaşırtıcı finalde filmi trajik bir boyuta da ulaştırır. Becker, Gaspard’ın dışlanmışlığını, diğerleri arasındaki dostluğun değerini anlamamızı sağlayan bir araç olarak kullanır. Grubun asıl üyelerinin arasındaki anlaşma, özgürlüğe giden yolda attıkları her adımda rdüğümüz minnettar bakışlar ve gülümsemelerle kesinlik kazanır ve kutlanır. Gaspard, grubun gerçek bir üyesi gibi ründüğü ender anlardan birinde, kekini onlarla paylaşır. Çoğu yönetmenin büyük bölümünü kesmeyi tercih edeceği kadar bir süre geçtikten sonra, Becker kamerasını sözsüz sahnenin karşısında tutmaya devam eder: Bu, meslek yaşamı boyunca, karakterlerinin, doğrudan hikâye zetilerek yaratılan çerçevenin dışındaki yapıda da var olduklarını sterme konusundaki ısrarının iyi bir örneğidir. Le Trou kaçınılmaz olarak Robert Bresson’un Un condamné a mort s’est échappé’si (Bir idam Mahkumu Kaçtı, 1956) ve Jean Renoir’ın La Grande Illusion’uyla (Harp Esirleri, 1937) karşılaştırılmış olsa da, Becker’in Bresson’un aşkınlığı ya da Renoir’ın sosyal farklılıklara yönelik eleştirisiyle ilgisi yoktur. Mahkûmların erdemi (titizlikleri, yaratıcılıkları ve bir birlik oluşturan yetenekleri) Le Trou’nun en yüksek değerleri haline gelir. Belki de Becker, Howard Hawks da dahil tüm yönetmenler arasında bu değerleri en sıkı şekilde steren ve bir bütün olarak sunan yönetmendir. Becker filmin yapımı ve montajı sırasında hastaydı, ses montajını tamamlayamadan hayata veda etti. Film, yönetmenin istekleri doğrultusunda bitirildi; ancak yapımcı Serge Silberman, 140 dakikalık ilk versiyonunun 24 dakikasını, filmin ticari şansını artırmak amacıyla makaslattı. Filmin eksik kısmı halen kayıp, ancak Le Trou bu haliyle bile bir başyapıt.
8.5
1970-01-01 01:00:01 MrBoto
Yorum Yapın / Bilgi Verin
×

× Şikayet Konusu:


×
Yorum


alıcı:konu: mesaj:
Tek Tuşla Bağlan...×