Paisa’yı, filmin yeni gerçekçi bir başyapıt olarak statüsünü bilmeden izleyen birinin daha başlarda pes etmesi mazur görülebilir: İtalya’daki Amerikan seferberliğinin görüntüleri, Hollywood tarzı müzik, askeri emirler yağdıran kötü aktörler. Roberto Rossellini’nin yalın üslubu, etkileyici büyüsünü ancak birbirinden bağımsız altı bölümden ilkinin sonlarında sergilemeye başlar; hayat hikâyesini anlatan bir askerin, bir kurşunla aniden öldürülmesinden kısa bir süre sonra, bu askerin sohbet ettiği kişinin cesedini görürüz; Almanlar tarafından öldürülmüştür ve hayatta kalan durumdan habersiz Amerikalılar tarafından “pis bir İtalyan” diye nitelendirilerek önemsenmez. Rossellini’nin bu 1943-46 vakayinamesi her düzlemde yıkım, acımasızlık ve anlayışsızlıkla dolu. Bir Amerikalı, karşısındaki fahişenin altı ay önce âşık olduğu kadın olduğunu fark etmez; bir sokak çocuğu, sarhoş bir siyahi askerle arkadaş olur ve o uykuya dalar dalmaz ayakkabılarını çalar; filmdeki son görüntü (unutulmaz biçimde kasvetlidir) bir grup partizanın acımasızca idam edilişini gösterir.Ressellini, birbirini takip eden bu olayların akışına uygun olarak şaşırtıcı bir eksiltili (eliptik) anlatıma, farklı dillerdeki zıt amaçlı diyaloglara ve dehşetin katı bir duygusuzlukla sunumuna dayalı bir yapı geliştirir. Paisa, kişisel hayatın etkileyici emarelerini savaşın acı ve korku veren tarihi dramının içine yerleştirir. zeynep1972
7.8
1970-01-01 01:00:01 MrBoto
Yorum Yapın / Bilgi Verin
×

× Şikayet Konusu:


×
Yorum


alıcı:konu: mesaj:
Tek Tuşla Bağlan...×