Georges Franju’nun Les yeux sans visage’ı (Yüzsüz zler) hakkında pek çok şey yazılıp çizildi; bu film Paris Sinemateki’nin kurucularından olan yönetmenin korku filmi türüne el attığı tek çalışmasıydı. Film, layık olduğu gibi, başyapıt sıfatıyla yüceltilirken, çoğu kez de basit senaryosuyla rüntü yönetiminin şiirselliği arasında "Jean Cocteau’nun bir Edgar Allen Poe yapıtı çekmesi" benzeri bağlantılar kurulur. Organ naklinde doku uyuşmazlığı sorununun üstesinden gelmek üzere deneyler yapan dahi doktor Génessier (Pierre Brasseur), yüzünü, kendisinin sorumlu olduğu bir otomobil kazası sonucu yüzü deforme olan kızı Christiane’ın (Edith Scob) yüzüyle değiştirebileceği genç bir kadın bulmaya kararlıdır. Franju, çılgın bilim adamı ve asistanı (Alida Valli) ve tabii ki yarattığı "canavar" türünden beylik tiplemelere duyarlılık ve karmaşıklık katıyor; izleyicinin yüzü olmayan Christiane’la daha filmin başlarında özdeşleşmesini sağlamak gibi zor bir şeyi başarıyor. İlk planda, Fransa’nın kırsal bir bölgesinde karanlığı delip geçen iki far ışığının otomobilin içinden rdüğümüz rüntüsü, Christiane’ın ifadesiz maskesinin içeriden rünümünü yansıtıyor. Filmin ilk karelerini bu maskenin ardından izledikten sonra nihayet Christiane’ın yüzünü rdüğümüzde, karşımızdaki ne onun maskesinin plastik çehresi ne de (maske çıktığında) dikkatimizi cezbeden bulanık kas yığını rüntüsü oluyor; bunun yerine, daha önce o yansıtmalı ilk planı genç kadının kendi bakışından rdüğümüz zleriyle tanışıyoruz. Filme içerdiği anlamı kazandıran şey de bu: Doktor Génessier, bir canavar adına korkunç suçlar işliyor ve o "canavar" biziz. Les yeux sans visage, Grand Guignol tiyatrosunun beyazperdeye taşınmış hali olarak rülebilir: Film, bizlere Christiane’ın maskesinden başlayıp genç bir kurbanın yüzünün çıkarılmasına (diğer tıbbi korkunçlukların yanı sıra), Christiane’ın olmayan yüzünün kısa bir süre için rünmesine ve nihayet Doktor Génessier’nin kendi köpeklerinin saldırısına uğramasına kadar bir dizi, groteskliği gittikçe artan rüntü sunar. Franju, bize yüksek ve düşük kültürel zevklerin bir karışımını verir; yönetmenin şekilsel imgeleri sömürmeyi ya da bunlara yüz çevirmeyi reddetmesinden ötürü bizlere korkunun içinden güzellik ve şiirsellik sterilir. Film bize, "Aslında canavar bizsek, tasvir edilen olayları ille de ‘korkunç’ olarak rmemiz gerekmez," demek ister gibidir.
7.8
1970-01-01 01:00:01 MrBoto
Yorum Yapın / Bilgi Verin
×

× Şikayet Konusu:


×
Yorum


alıcı:konu: mesaj:
Tek Tuşla Bağlan...×